Güncel
Akdeniz’de bir geminin başına gelenler...
Araştırmacı gazeteci Yıldıray Oğur, bugünki yazısında 1941 yılında Nazi Almanyasına ait geminin Mersin limanından sonra batma hikayesini anlatıyor. Gemiyi kimin batırdığı hala belli değil ancak Oğur'a göre Gemiyi kimin batırdığı sorusunun cevabı Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya arşivlerinde saklı...
19 Haziran 1941 günkü gazetelerin manÅŸetlerinde Türkiye Almanya arasında imzalanan dostluk paktı vardı. Bir yıl sonra BaÅŸbakanlık koltuÄŸuna oturacak DışiÅŸleri Bakanı Şükrü SaracoÄŸlu ve 1933’te Hitler’e baÅŸbakanlık yolunu açan eski Almanya BaÅŸbakanı, Ankara Büyükelçisi Von Papen arasında imzalanan paktın birinci maddesi şöyleydi:
“Türkiye Cumhuriyeti ve Alman Reich’i arazilerinin masuniyetine ve tam yek amiyeti mülkiyesine mütekabilen riayet ve doÄŸrudan doÄŸruya veya dolayısıyla yekdiÄŸeri aleyhine müteveccih her türlü harekâttan tevakki etmeyi taahhüd ederler.”
Yani özetle Haziran 1941 itibarıyla Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı iÅŸgal etmiÅŸ Edirne’ye dayanmış Türkiye’ye saldırmayacağını taahhüt etmekteydi.
Bir gün sonra Ä°smet PaÅŸa’nın mektubu Berlin’deki Büyükelçi Hüsrev Gerede tarafından Hitler’e ulaÅŸtırıldı. Mektupta “Ä°ki ülke karşılıklı itimad devresine girdi” diyen Ä°nönü’ye, Hitler de benzer dileklerle cevap vermiÅŸti.
AnlaÅŸma için Londra’dan “Ä°ngiltere Türkiye’nin müşkül vaziyetini müdriktir” açıklaması geldi. SavaÅŸta Alman yanlısı yayınları nedeniyle adı “Yunus Nazi”ye çıkmış Yunus Nadi, Cumhuriyet’in manÅŸetinden anlaÅŸmayı tebrik etti:
“Realist bir siyasetin iki tarafa da ÅŸeref ve menfaat temin eden bu tabii tezahürünü milletlerimizin memnuniyetle karşılayacakları şüphesizdir.”
24 Haziran’da anlaÅŸma Meclis’te oy birliÄŸiyle kabul edildi. Türkiye, Almanya ile Sovyetler arasında patlak veren savaÅŸta da tarafsız kalacağını açıkladı.
Aynı günlerde gazetelerde küçük bir haber daha yer almıştı. Millî Åžef Ä°smet Ä°nönü, Büyük Britanya Kralı 2. George’u doÄŸum günü için telgrafla tebrik etmiÅŸ, Kral George da bu nazik telgrafı cevapsız bırakmamıştı.
Ama kimsenin 16 Haziran günü Refah vapurunun özel bir görev için Ä°stanbul’dan Mersin’e hareket ettiÄŸinden haberi yoktu. Vapur 21 Haziran günü Mersin’e vardı. Vapurun 168 yolcusu da ÅŸehre gelmiÅŸlerdi.
16 subay, 48 erbaÅŸ, 63 er, 25 gemici ve 16 pilot.
Türkiye’nin Almanya ile görüşmelere baÅŸlaması, Nazi iÅŸgali altındaki Avrupa ile yeni müttefik Sovyetler arasında kalan Türkiye’nin karşı cepheye dâhil olma ihtimali Britanya’yı telaÅŸlandırmıştı. Derhal harekete geçen Londra, Ankara’ya uzun süredir bekledikleri dört denizaltının hazır olduÄŸunu bildirmiÅŸti. Refah vapurunun mürettebatı Mersin’den Mısır’a gidecek, oradan uçakla Britanya’ya uçarak denizaltıyı teslim alacaktı. 16 pilota da savaÅŸ jeti eÄŸitimi verilecekti.
Ama bütün bunlardan kamuoyunun haberi yoktu. Ne Britanya’dan gelen haber ne de geminin hareketi hakkında gazetelerde tek satır haber çıkmamıştı. 22 Haziran günü Mersin Limanı’ndan kalkması beklenen vapurun hareket saati, eski geminin bakım çalışmaları gerekçesiyle bir gün ertelendi. 23 Haziran günü saat 17.30’da Refah vapuru yolcularıyla Mısır’a doÄŸru yola çıktı.
Mersin'den 45 mil ayrıldıktan sonra gece saat 23.00'te vapurda büyük bir patlama meydana geldi.
Dört saat su üstüne kalan vapurun telsiz sistemi de hasar görmüştü. Kurtarma filikalarından bir kısmı tahrip olmuş bazıları, zaten kullanılamayacak kadar eski hâldeydi.
Kimseyi yardıma çağıramadılar. Dört saat sularla boÄŸuÅŸan gemi, sonunda Akdeniz’e gömüldü. Faciadan Türkiye ancak 36 saat sonra 28 mürettebatı taşıyan tek cankurtaran filikası KarataÅŸ sahiline varınca haberdar oldu.
Derhal kurtarma gemileri bölgeye gönderildi, Kıbrıs’tan Ä°ngiliz kurtarma gemilerinden de yardım istendi. Ama taramalarda ancak 4 asker daha denizde saÄŸ olarak bulunabildi. 136 mürettebat ise ÅŸehit olmuÅŸtu. (Bu sayının 167 olduÄŸu da iddia edilmektedir)
Faciadan kurtulan 32 kişiden biri olan Çavuş Cezmi Kuyaş faciayı şöyle anlatmıştı:
“Birden yer gök sarsılır gibi oldu. ArkadaÅŸlarımız uyanmışlar ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın saÄŸa sola koÅŸuyorlardı. Kısa bir süre sonra etrafı boÄŸuk sesler, hıçkırıkları, ahlar oflar kapladı. Bir anda kendimizi suyun içinde bulduk. Geminin baÅŸ ve kıç tarafı sulara gömülüyordu. Cesur kaptan harita üzerinden bulunduÄŸumuz yeri tayin ettikten sonra bir bayrak ve bir de pusula verdi. Gemisini terk etmeyen kaptana veda ettikten sonra güçlükle üzerine sığındığımız filika ile 28 arkadaÅŸ açıldık. Birazdan bir patlama daha oldu. Çığlık ve feryatlar arasında Refah, yavaÅŸ yavaÅŸ sulara gömüldü...”
Facia ancak iki gün sonra gazetelerde haber oldu. Haberlerde Mersin’den Ä°skenderiye’ye giden bir Türk vapurunun batırıldığı söyleniyordu. Ama vapurun ne için yola çıktığı ve yolcuları hakkında en ufak bir bilgi yoktu.
Ertesi gün Reuters Britanya’nın Ankara BüyükelçiliÄŸi’nden yapılan kısa bir açıklamayı haber yaptı. Büyükelçi, vapurun mihver tarafından torpillenmesinden hükûmetinin duyduÄŸu büyük teessürü Ankara’ya bildirmekteydi.
Sonra haberler birden kesildi. CumhurbaÅŸkanı Ä°nönü acilen Yalova’dan Ankara’ya dönmüş, hipodromdaki at ve bisiklet yarışlarını izlemiÅŸti.
132 vatandaşını böylesine bir deniz felaketinde kaybetmiş ülkede 1 Temmuz günü Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutlandı.
CHP grubu ise karışmıştı. Gazetelerde sadece Kütahya mebusu Ali Süha DelibaÅŸ’ın faciayla ilgili Millî Savunma Bakanı’na soru sorduÄŸunu ve tahkikatın devam ettiÄŸi cevabını aldığını yazıyordu ama vekiller bakan Saffet Arıkan’ın istifasını istemiÅŸlerdi. Arıkan istifa kararını BaÅŸbakan Refik Saydam’a sundu. Gazetelerde ise sadece BaÅŸbakan Refik Saydam’ın Millî Savunma Bakanı Saffet Arıkan’ın istifa kararını CHP Meclis grubunda gizli oylamaya sunduÄŸu, grubun ise 14 vekile karşı büyük oranda oyla Millî Savunma Bakanı’na güvenoyu verdiÄŸi yazıldı. Ne için istifa ettiÄŸinden hiç bahsedilmeden…
Birkaç gün sonra Anadolu Ajansı mahreçli bir haberde Alman ve Ä°talyan yetkililer olayla hiçbir ilgileri olmadığını açıkladılar. Haberde adı verilmeyen yetkili bir Alman asker bir adım ileri gitmiÅŸ ve Ä°ngilizlerin hiçbir Ä°ngiliz denizaltısının geminin torpillenmesiyle ilgili olmadığı açıklaması için “Bu kadar kısa zamanda denizaltılardan haber almak imkânsızdır. Ä°ngilizlerin bu garip ve fevkalade seri beyanatı, kendilerinin vicdan rahatsızlıklarını ispat etmektedir” demiÅŸti.
Ertesi günü Meclis’te kürsüye çıkan Millî Savunma Bakanı Arıkan, vekillere ve kamuoyuna geminin ne için yola çıktığını ve yolcuların askerî personel olduÄŸunu ilk kez açıkladı ve olayı anlattı:
“ArkadaÅŸlar, geminin bir serseri mayınla mı battığı veya hain ve alçak bir elin torpili ile mi batırıldığı keyfiyeti üzerinde ehemmiyetle durmakta ve bu muammayı halletmek için bize bu doÄŸru yolu gösterecek en şümullü yollardan araÅŸtırmalar yapmaktayız…”
Meclis’te hayatını kaybeden askerler için 5 dakikalık saygı duruÅŸunda bulunuldu. Ertesi gün KasımpaÅŸa’da deniz faciasında ÅŸehit olan askerler için askerî bir tören yapıldı, denize çelenkler bırakıldı. Anmada konuÅŸan ErbaÅŸ Fazıl Darman şöyle dedi:
“Kahpece bayağıca iÅŸlenen bu feci cinayetten necip ve civanmerd Türk milleti asla yılmayacaktır. Her an için vatan aÅŸkıyla çarpan 18 milyon Türk’ün kalbi, bu acıklı facia karşısında da tek bir kalp gibi çarpmaktadır...”
“Refah Faciası” hakkında yürütülen soruÅŸturma geminin bakımsızlığı ve ihmaller üzerinden yürütüldü. Tümamiral Mehmed Ali Ãœlgen, Ziya Timoçin, Pertev Benjamen, Adnan Barzilay ve Refik Ayantur’un yargılandığı dava 13 Ocak 1944’te tüm sanıkların beraatıyla bitti. Beraat gerekçesi; “Åžilebin 4 saat batmaması yani çürük olmaması ve harici bir infilak tesiriyle batmış” olmasıydı.
Peki 1941 yılının Haziran ayında Ä°kinci Dünya Savaşı’nın en hararetli zamanında Akdeniz’de 132 ya da 167 askeri ve sivili taşıyan Refah ÅŸilebini kim batırmıştı!..
Aradan geçen 75 yıla rağmen bu sorunun hâlâ net bir cevabı yok.
Fransızlar, İtalyanlar İngilizler, Almanlar yaptı diyenler var.
Tezlere geçmeden Haziran 1941’de Akdeniz’de kimler vardı onu hatırlamalıyız.
Suriye Nazi yanlısı Fransız Vichy hükümetinin kontrolündeydi. Yani aslında Fransızlardan bahsederken aslında Nazilerden bahsetmekteydik. Ayrıca bir süre önce Irak’ta darbe olmuÅŸ ve yine Alman yanlısı bir iktidar ortaya çıkmıştı. Bu yüzden zaten Kıbrıs’ta konuÅŸlu Ä°ngiliz ordusunun deniz, kara hava güçleri Akdeniz’de, Suriye’de ve Irak’ta cephedeydi. Ä°talyanlar, yani yine Naziler Akdeniz’de Ä°ngilizlerin Suriye’ye destek göndermemesi için mevzilenmiÅŸti. Naziler Yunan adalarında, Rommel Afrika’daydı. Yani Akdeniz bir vapur için hiç de güvende deÄŸildi.
Ayrıca geminin bir gün gecikmeli olarak yola çıkmasının sebebi üzerine gemiden saÄŸ kurtulan havacı ReÅŸat Ersel’in oÄŸlu Hasan Ersel’den okuyalım:
“Gemi daha erken yola çıkacakmış, fakat babamlar oraya geliyorlar, hava birliÄŸi intikal ettiÄŸinde havacı öğrenciler gelip babama diyorlar ki: ‘Gemiye krom yükleniyor, bu böyle olmaz, gemi madem insan taşıyacak yüklenmemeliydi...’ Babam, deniz birliÄŸinin komutanına, ki o daha yüksek rütbeli, bütün misyonun komutanı, yarbaya söylüyor, o da sinirleniyor. Temasa geçiyorlar, en sonunda, babamın anlattıklarından, benim hatırladığım kadarıyla olay mareÅŸale kadar yansıyor ve onun -Fevzi Çakmak- müdahalesi ile ‘olmaz, çocuklarımızın bindiÄŸi gemide krom olmaz’ deyip indirtiliyor. Böylece gemi çıkış zamanını kaybediyor, gemi gecikiyor, çıkması gereken günde çıkmıyor…”
Krom meselesi Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’nda başını en çok aÄŸrıtan meseleydi. SavaÅŸ sanayinin bel kemiÄŸi olan kromun dünyada yüzde 20’si Türkiye’de üretiliyordu. Ve Türkiye hem Ä°ngilizlere hem de Almanlara krom satmaktaydı. Bunu da gemiyi şüpheli hale getirebilecek ilginç bir not olarak aklımızda tutup tezlere geçelim…
Gemide pilot adayı olarak bulunan ve saÄŸ kurtulan emekli hava kurmay albay Haydar Gürsan, “Fransızlar batırdı” tezinin sahibi. 1982’de şöyle anlatmış tezini:
“Refah Fransızlar tarafından batırılmıştır. Bu konuda elimde elbette ki belge yoktur ve olamaz. Gece 23 dolaylarında torpillendik ve az sonra battık. Ben bir tahta parçasına tutunarak denizde yaÅŸam kavgası vermeye baÅŸladım. Sabahın daha ilk saatlerinde iki kanatlı, iki kiÅŸilik bir Fransız uçağı en çok 25 metre yükseklikten üzerimizde uçmaya baÅŸladı. Bu Fransız uçağı bizim çevremizde ne arıyordu, niçin gelmiÅŸti sabahın ilk saatlerinde orada ne iÅŸi vardı? Kaldı ki bizi görmemesi mümkün deÄŸildi. Uluslararası kurallar gereÄŸi yardım için hiç kimseye de haber vermediler. Refah Faciası’nın üzerinden bir iki yıl geçtikten sonra bu iÅŸin soruÅŸturmasını üstlenen ÅŸimdi adını hatırlamadığım hakim bir general ile bu konuyu konuÅŸuyorduk. Kendisine bu iÅŸi Fransızların yaptığına inandığımı söyledim, beni doÄŸruladı ve aynen şöyle konuÅŸtu: Refah’ın batırılmasından 4-5 gün sonra Beyrut’ta bir gazinoda Fransız subaylar çevrelerine Refah’ı kendilerini batırdığını açıkça söylemiÅŸler. Bu durum bize birkaç gün sonra oradaki güvenilir istihbarat elemanlarımız tarafından resmen iletildi ve rapor istihbaratla ilgili kuruluÅŸlarımıza verildi. Ancak o günlerin ÅŸartları içinde yapılacak fazla bir ÅŸey maalesef yoktu…”
Emekli Albay Gürsan, gemide bir Ä°ngiliz mihmandarın da olduÄŸunu, onun da faciada öldüğünü söylemiÅŸ. Refah’ı Fransızların yanlışlıkla batırdığını söyleyenler, Fransızların tazminat için Türkiye’ye iki fırkateyn hediye ettiÄŸini de söylüyor ama bu bilginin kaynağı bilinmiyor
İkinci tez İtalyanların batırdığı. Bu tezin iki farklı versiyonu var.
Ä°lk iddia Refah’ı Ä°talyan Ondina denizaltısının torpillediÄŸi. Ä°ddianın kaynağı ilk kez bir Almanca kitapta yer alan Ä°talyan Subayı Corrado Del Pozo’nun raporu. Prof. Dr. Bülent Daver’in 90’larda yayınladığı bu raporda “Geminin hüviyeti meçhuldü, bunun üzerine geminin bir düşman gemisi ya da düşmana hizmet eden bir gemi olabileceÄŸini düşündük. Batırdığımız geminin Türk Refah gemisi olduÄŸu anlaşıldı” deniyor.
İkinci teze geçmeden önce bu iki tezin doğru olup olmadığını uzun yıllar araştırmış bir ismin ne dediğine bakalım.
Gemiden saÄŸ kurtulan havacı ReÅŸat Ersel’in oÄŸlu Hasan Ersel’in yaptığı araÅŸtırmalara göre o bölgede Vichy Fransa’sına ait bir denizaltı yoktu. O sırada Akdeniz’de olan Ä°talyan denizaltılarını araÅŸtıran ve Ä°talyan subayın raporundaki çeliÅŸkileri tespit eden Ersel’e göre gemiyi Ä°talyan denizaltısı da batırmadı. http://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/refah-silebini-kim-batirdi
Peki ona göre kim? Emin değil ama o bölgede o sırada bir İngiliz denizaltısının olduğu kesin diyor:
“Bu bölgede diÄŸer bir kuvvet Kraliyet Donanması. Kraliyet Donanması’nda Ä°skenderiye’deki üsse baÄŸlı 1. Denizaltı Filotilası var. Bunların da 20 küsur denizaltısı var. Onların harekâtına baktım, bulabildiÄŸim bir ÅŸey var, o da bu filotilaya baÄŸlı Perseus denizaltısının bu tarihlerde Güney Ege’de devriyeye çıkmak üzere görevlendirildiÄŸi yazıyor. Yalnız Perseus Ä°ngiliz Donanması’nın en uzun menzilli denizaltılarından biri... Peki niye Ä°ngilizler batırsın? Bunlar kanıt sayılmasa da söyleyeyim: Birincisi, Türkiye 18 Haziran 1941’de Almanya ile dostluk anlaÅŸması imzaladı, bunun hemen akabinde 22 Haziran 1941’de Almanya, Sovyetler BirliÄŸi ile Barbarossa Savaşı baÅŸladı. Türkiye de hemen tarafsızlığını ilan etti, bu Ä°ngilizleri kızdırmış olabilir mi? Olabilir ama niye gelip de bu gemiyi batırsınlar, bundan bu sonuç çıkmaz, söylenenlerden biri de budur. Büyük Britanya’nın denizaltıya çok ihtiyacı vardı ve bu gemileri vermemek için batırdı. Bu benim babamın da inancıydı, babamın babası da Osmanlı ordusunda subaydı ve ReÅŸadiye ve Sultan Osman zırhlıları olayı hep babamın aklında vardı. Bunun da yolu, o denizaltıları kullanabilecek Türk personeli öldürmek, görüş bu oluyor. Burada kuÅŸkularımı söyleyeyim, bir kere denizaltıları verdiler mi vermediler mi? Hakikaten Ä°ngilizler 4 denizaltıya el koymuÅŸtur, ikisini bir yıl sonra vermiÅŸlerdir. Ama bir ÅŸey var, yani ‘vermiyoruz’ da diyebilirlerdi, bir de hatırlarsanız olayda 163 kiÅŸi öldü demiÅŸtim, bunlardan birisi de bir Ä°ngiliz subayıydı…”
Ve son tez. En yenisi. 2014 yılında Mersin Deniz Ticaret Odası’nın bastığı kitabı “Refah Faciası”nda deniz tarihi araÅŸtırmacısı Osman ÖndeÅŸ’in iddiası:
"Babam 2'nci Dünya Savaşı sırasında Ä°skenderun'da Deniz Kuvvetleri'nde makine zabiti idi. Ondan dolayı da Mersin'e sık sık gelip gitme imkanımız oluyordu o dönemde. Haliyle o dönemde her konsolosluÄŸun bünyesinde istihbarat çalışmaları vardı. SavaÅŸ ÅŸartları içinde gayet doÄŸaldı. Mersin'de de Ä°talyan ajan sonradan tespit edildi. Bu su altı komandosu Vici Ferraro hem Mersin, hem de Ä°skenderun'da krom yükleyen gemilerin dümen ve pervane kısımlarının arasına mayınlar yerleÅŸtiriyordu ve bu mayınlar pervanenin hareketi ile çalışıyordu. Ve 5 saat sonra batıyordu. Refah Åžilebi de Mersin'den hareket etikten 5 saat sonra battı. Refahı hiç koruma önlemi almaksızın denize açılmasına izin verdiler. Ve göz göre göre bu faciayı meydana getirdiler…”
Neredeyse 75 yıldır sırrı çözülememiş bir polisiye roman bu. 75 yıldır 136 ya da 167 -çoğunluğu subay- refah mürettebatını kimin öldürdüğü sorusunun cevabını bilmiyoruz. Bu sorunun bütün araştırmacılar yakınları bu gemide olan insanlar olduğuna göre pek de kimsenin umurunda da olmamış anlaşılan.
Hatta 1949 yılında faciadan 8 yıl sonra hayatını kaybeden askerlerin yakınlarına verilen şehit maaşlarının kesilmiş, maaşlar Demokrat Parti iktidarından sonra yeniden bağlanmış.
Bugün Refah gemisinden geriye kalan tek parça Deniz Müzesi’nde sergilenen gemiden kurtulanları taşıyan Refah adlı filika. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı binasında da Refah faciası için dikilen bir anıt var. Her yıl 28 Haziran’da bu anıt önünde törenler düzenleniyor, törenlere gemide hayatını kaybetmiÅŸ askerlerin aileleri katılıyor.
https://www.dzkk.tsk.tr/guncelduyuru.php?id=899&dil=1
Gemiyi kimin batırdığı sorusunun cevabı Türkiye, Ä°ngiltere, Fransa, Ä°talya ve Almanya arÅŸivlerinde bir yerde saklı. Cevabın bugüne kadar ‘bulunamamasının’ sebeplerinin başında belki de devletin o cevabı bulduÄŸunda ya da kamuoyuna açıkladığında olabileceklere bu 75 yıl içinde kendini hazır hissetmemesiydi.
Bazı hakikatler, onu dillendirecek kadar güçlü olanları bulana kadar hakikat olmayı bekler çünkü...
Kaynak: Serbestiyet
Henüz yorum yapılmamış.